Kayıtlar

Genel etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Doyumsuz Yaşantılar

 İnsanoğlu her şeyin daha fazlasını ister. Elinde olanları yok sayar veya yetersiz. Aslında biraz dikkat etseler bu kadar doyumsuz olmazlar. Bu çoğu konuda böyledir. Her şeyin daha fazlasını daha iyisini isterken elimizdekileri kaybediyoruz. Sonrasında pişman oluyoruz lakin geçmişi geriye getiremezsin. Değer kıymet bilmeyen insanlar bu gidişle çok pişman olurlar. Onlardan biri olmayın. Manevi değerlerini, malını, ona değer veren onu seven insanları yetersiz görüp daha iyisini aramaya yönelmemeli insan. Söylediklerimin aksine bildiğini okuyanlar bariz pişmanlık dalgalarında boğuşuyorlar. Her şey güzel olduğu zamanlarda o güzelliği görmeyenler yada fark etmeyenler ikinci bir şans isteme gibi bir koşulu istemekte uzatırlar. Olmayacağını bildiği halde üstelik... Her şey zamanında güzeldir. Belli bir süreden sonra her ne kadar eskisi gibi olacağına umut etsen dahi eskiler sadece akşam yatağa yattığın zaman aklında canlanır. İkinci bir şansı istemeyi gerektirecek bir hata yapmamalı insan. El

Kadınlara Karşı Uygulanan Şiddet

  Kadınlara karşı uygulanan şiddet hakkında Dünya genelinde bir çok haber okuduğumuz vardır. Açıkçası kadınlara şiddet gösteren erkekleri sert bir şekilde eleştiriyorum ve bu gayet normal bir eleştiri. Bir erkek bir kadına el kaldıracak ona şiddet eğiliminde bulunacak kadar erkekliği düşmüş ise hiç erkeğim diye gezmesin. Hatta dillendirmesin bile. Unutmayın biz erkekler bir kadından doğup Dünya'ya gözlerimizi açıyoruz. Bunu bile bile kadına şiddet uygulamak çok şeref yoksunu bir durum. Kimse " Delikanlı değilim " demez. En azından şu zamana kadar hiç bir erkekten öyle bir söz duymadım kendisi adına.    O zaman herkes delikanlı ise delikanlılığına yakışır hareketler sergilesin. ( Tabi bu sözüm kadınlara karşı geçerlidir ) Bir kadına şiddet uygulamak daha çok onun çevresinde ne kadar ucuz bir karaktere sahip olduğunu gösterir. Senin gücün kadınlara yetiyor? Bir kadın ne yaparsa yapsın ( Tabi çitayı çok aşırı derecede aşmadan, cinayet gibi mesela zaten adalet ona ger

Sabırlı Olmak

  Sabırlı olmak için gerekli tavsiyeler tarzında bir yazı olmayacağını baştan belirtmek isterim. Son zamanlarda gözlemlediğim durumlar ayrı karşılaştığım durumlar ayrı ve duyduklarımla ile birlikte bu konu hakkında bir yazı yazmak istedim. Sabırlı olmak açıkçası zordur fakat sizi bilen bilir zaten. Bir de yüce Allah bilir. Hatta sizi en iyi o bilir. Sabırlı insanlar genelde hep kazık yer, çoğu durumda kaybeder. Lakin bunların hepsi iyi niyetli olup sabırlı olması için gayret göstermesinden dolayı olur. Bir yandan kaybederken bir yandan ise kazanır. Kayıp ettikleri için gönül koysa dahi kazandıkları için umursamazlıktan gelir. Çünkü kazandıkları kaybettiklerine değer.  Tabi şimdi " Nerede kazanıyor? " diyebilirsiniz. Nereden kazandıkları hiç belli olmaz. Belki maddi olarak kazanır belki manevi olarak. Her şey bir yana sabırlı olmak güzeldir. İnsana çok şey öğretir. Aksi halde sabırsız insan en ufak aksiliklere dahi katlanamaz. Kendisini yer bitirir. Son anımızı bilmediği

Kadın Erkek Kavgaları

 Uzun zamandan beri Twitter'a ara verip kullanmamıştım. Lakin bir kaç gün önce tekrar kullanmaya başladım. ( Umarım bu sefer mümkün mertebe aktif kullanırım ) Atılan tweetlerde dikkatimi çeken bazı konular oldu. O da kadın erkek kavgaları . Önceden kullandığım zamanlarda da kadın erkek kavgaları olurdu ama bu kadar olmazdı. Şimdi atılan tweetlere baktığımda resmen kadınlar erkeklere, erkekler ise kadınlara hakaret ediyor. Bazı tweetler ciddi oranda sert. Artık kadınlar kadınlardan erkekler ise erkeklerden görüp bir dayanışma içine girişimde bulunmaya çalıştığından dolayı mı böyle yazıyor bilemem. Yani bir kadın bir erkekle çıkar ve olur ya anlaşamaz ya da erkek sağlam pabuç değildir ayrılır. Fakat o kadının çıktığı bütün erkekler aynı olamaz. Eğer aynıysa suçu hemen erkeklerde aramasın birazda kendisinde hatayı arasın.  Aynı şekilde bir erkek bir kadınla çıkar ayrılır vs ama bu ayrılık bütün kadınların aynı olduğu anlamına gelmez. Suçu hemen karşı cinse yüklemeyin. Elbette doğru

Yıllık İzini Bitirmek

 Yaklaşık bir ayı geçik fabrikada izini çok olan işçileri izine çıkartıyorlar. İlk defa böyle bir durum yaşanıyor. Normal şartlarda her yılın sonuna yakın işler düşer. Üç vardiyadan direk olarak iki vardiyaya düşeriz. Ve bazı çalışanları başka sahaya gönderirler. ( Tabi işler açıldığı zaman geri alınıyor ) Lakin bu sene artık ülkede ki krizin etkisi olabilir diye şüphe duyulsa da işler ciddi oranda azaldı. İki vardiyaya düşmekle kalmadık çoğu kişi izine çıkıyor. Üstelik kendi isteğinle olan bir durum değil.  Yıllık izin bir yana bırakalım. Yıllık izini az olanlar ( Örneğin 5 gün 4 gün gibi ) Cumartesi günleri işe gelmiyor onlara da bir gün yıllık izin kullandırıyorlar. Yani işçi, işçi olalı bu kadar memur gibi çalışma sistemi görmemiştir. ( Tabi haftanın altı günü çalışanlar için konuşuyorum, beş gün çalışan işçilere lafım yok ) Bu gidişle millette neredeyse hiç yıllık izini kalamayacak ki zaten bir kaç kişilerin yıllık izini bitti. Haftaya tekrar bir grup izine çıkacak ve onların i

Emeklilik Yaşı

  Emeklilik yaşı hakkında herkes farklı düşünceye sahip olabilir. Çevremde çalışan arkadaşlardan abilerden gerek ise ablalardan çoğunluğu emekli olacağını ve olacağımızı düşünmüyor. Çevremde olan nadir bir kesim ise emekli olabileceğini düşünüyor. 20 Yıl dolu dolu çalışıldığı zaman primlerin dolmasına kadar her şey normal. İnsanı zorlayan kısım bu zamandan sonra başlıyor. Emeklilik yaşı nın 65 olması bayanlarda ise 60. Tam tamına 45 yıl çalışacak bir insan olabilir mi? Kaç kişi 45 yıl boyunca çalışmış. Lakin işine göre değişebilir benim ağırlıklı olarak kastettiğim konu fabrikada işçi pozisyonuna göre konuşuyorum.  Ben şu zamana kadar bir fabrikada çalışan 45 yıllık bir işçi duymadım görmedim. Açıkçası bu emeklilik yaşı ülkemizde ki çalışma koşullarına bakarak kesinlikle fazla. Bu konunun bir daha açılıp emeklilik yaşı nın düşürülmesi konusunda hemfikirim. Zaten her şey bir yana ben ve benden sonraki neslin emekli olacağını bile düşünmüyorum. 65 Yaşına kadar fabrikada çalışa çalı

Sülük Tedavisi

  Sülük tedavisi antik Mısır dönemine dayanan eski bir geleneksel tedavi olup Osmanlı'ya 1800'lü yıllarda uygulanmaya başlamıştır. Bir çok Avrupa ülkelerini kapsamaya başlayan bu tedavi Amerika'nın bütün hastanelerinde ve kliniklerinde mevcut hale gelmiştir. Sülüğün herkes tarafından bilindiği gibi pis kanı çekmesiyle öne çıkar. Tabi bu kanı çekmesinin yanında kendisinde olan enzimlerin 100 ile 105 civarını kana aktarır. Bu şekilde tedaviyi gerçekleştirmiş olur.  Annem uzun bir zamandan beri hacamat tedavisi görmüştü. Son seansta sülük tedavisi ni önerdiler ve annem sülük tedavisini denemek isteyip son seansa sülük tedavisi de eklendi. Tabi sülük tedavisini yapan işin ehli bildiği insandan memnun kalmadı. Belli ki işin ehli değilmiş. Sülüklerin kanı çektiği zaman kendiliğinden düşmesi bekleniyormuş. Lakin bu kadın sülüklerin tamamen kanı çekmesini beklemeden sülükleri çıkarmaya başlamış. Hatta bazılarını zor çıkarmış. İki de bir saate bakıyormuş. Belli ki bir acele

Kredi Kartı Başvurusu

 İki hafta önce hafta sonu İstanbul'a kuzenlerimin yanına gitmiştim. Muhabbet sırasında eniştem biraz tavsiyede bulundu. Askerden sonra kredi kartı kullanıp limiti fazla abartmadan kontrollü harcama yapmamı söyledi. Kredi notum yükselirmiş. Kredi notunun yükselmesi ile ilgili fazla bir bilgim yoktu, sağ olsunlar o akşam epey beni bilgilendirdiler. Bende askerliği falan beklemeden kredi kartı başvurusu yaptım. Şimdiden ufak ufak başlamak istedim. Malum önce ki yazılarıma bakarsanız bankada mimli insanlar arasındayım. Tabi beni bu duruma düşürenler yüzünden böyleyim.   Kredi kartı başvurusu yaptıktan sonra sabırsızlıkla beklemeye başladım. Gelse de bir an önce kullansam diye. Ve dün kredi kartım geldi. 9600 Lira limit vermişler. Annem limiti 5000 liraya düşürme mi istiyor. Lakin ben pek razı olmadım. 9600 Lira harcamam inşallah. Babamın sadece tek bir kelamı oldu. " O karttan sakın para çekmeye kalkma çünkü krediden daha fazla faiz koyuyor " Dedi. Taksitli nakit ava

ÖN YARGILARDAN KAÇAMAZSIN

 Dünya üzerinde nereye giderseniz gidin ön yargılardan kaçamazsınız. Bir insanı yargılamak kadar kolay basit bir durum yoktur. Herkes birilerini anlamak yerine birilerine tanımak yerine onlara ön yargılarıyla yaklaşarak onları yargılar ve yadırgar. En doğrusunu kendisi yaptığını düşünür. En temiz kendisidir. Bu insanları anlamak insanlarla anlaşmak onlarla uğraşmak kadar zor bir durum yok. Herkes birilerinin mutluluğu onların huzurun kaçırmak zorunda mı? Neden böyle bu insanlar? Aslında size en çok zarar veren insanlardır. Bir şekilde hayatınızı alt üst eder. Öyle bir ruh haline bürünüyor ki insan, artık insanlardan uzaklaşmaya başlıyor. Kalabalığı değilde yalnızlığı seçiyor. Öyle mutlu olacağını öyle huzurlu olacağını düşünüyor. Mutlu olmasa bile en azından onu mutsuz eden birileri yok hayatında. Bir noktadan sonra geçmişini düşünüp şimdiyle kıyas yaparak insanların ne kadar değiştiğine yakınıp kendisini üzmüyor. Artık bütün ön yargılara alışmış insanlardan beklentilerini azaltmış büt

Az İnsanla Çok İş Yaptırmak

 1 Hafta önce annem pazardan gelirken ansızın bir köpek annemi ayak bileğinden ısırdı. Meğerse köpeğin orada yavruları varmış ve annem o yavruları fark etmemiş geçerken. Ama yavruların üstüne bastığı yok o kadarda kör değil yani kadın. Kadın kaldırımda yürürken yavrulara yakın yerden geçmiş ve köpekte yavrularını kıskanıp ısırmış. En azından millet yavrularını kıskandığı içindir diyor. Ardından hastaneye gidip tetanoz ve kuduz aşısı vurulmuş. Şimdi ise belirli günlerde hastaneye gidip kuduz aşısı vurulması gerekiyor.  2 Gün öncede annemin kuduz aşısı olması gerekiyor ve hastaneye götürdüm. Şansımıza öyle acil hastalar geldi ki bizden sonra. Bir buçuk saat aşı için bekledik. Dünya'nın hastası toplandı. Hastanede iyice ramazan pidesi kuyruğu gibi sıra oluştu. Dayanamayıp hemşirenin yanına gittim.   Ben: Hemşire hanım aşı odası daha boşlamadı mı? Bir buçuk saatten beri aşı için bekliyoruz.   Hemşire: Acil hastaların öncelikliği var.  Aramızda geçen diyalog bu kadar.

İLK ÇIKTIĞIN BİRİYLE EVLENMEK

 Böyle insanlar kalmış olabilir düşüncesindeyim. Her ne kadar nadir olsa da nesli tükenmekte olan türünün son bireyleridir bunlar. Artık ailemin gençlik dönemlerini anlatmasına bakıp şimdi ki zamanla kıyas yaptığımız zaman ortada ki fark bariz ortaya çıkıyor. İnsan ilk çıktığı biriyle evlenir mi? Evlenir tabi neden evlenmesin lakin herkes ilk çıktığıyla evlenmez. Artık kızların erkeklerin kaç tane sevgili yaptıkları belli değil. Üstelik herkes hatta çoğu insan ilk çıktığı biriyle evlenmez. Evlenilmesine evlenilebilir tabi ama artık çoğu kişi farklı amaçlar doğrultusunda. Sonu daha tam belli olmasa da bir örnek vermek istiyorum.  Kuzenim o kadar utangaç o kadar çekingen şu ana kadar kimse ile çıkmadı. 20 yaşında ve çok içine kapanık çok suskun. Bizim bir akraba sayesinde bir kızı beğendi. İlk başta tabi yazamadı aradan zaman geçti ve sosyal medya üstünden benim zorlamam ile yazdı. Tabi ilk başta kız cevap vermedi. Sonrasında araya tanıdıklar soktuk bir şekilde kız cevap erdi. Tanıştıl

AKRABA İLE ALIŞVERİŞ YAPMAK

 Yaklaşık 18 yıl önce şuan oturmakta olduğumuz evin temelleri dayım sayesinde atıldı. Evimizin hemen arakasında dayım bir arazi aldı. Tabi biz o zaman kiradaydık. Dayım tutturdu siz de kurtulun kiradan müstakil eve yerleşin kafalarında. Annemde de müstakil evde yaşama isteği vardı. Dolayısıyla bir karar olup evin temellerini atmışlar. Dayım tabi İstanbul'da yaşıyor. Arsası öyle duruyor bizim evin arkasında. Artık dayım bir karar vermiş. Arsayı satacakmış. Evin iki kardeşi olarak bizim işimize fazlasıyla yarayacağını düşünerek ilk ve tek müşteri biz olduk şimdilik. Dayımla ufaktan konuştuk tabi daha para mevzusunu konuşmamıştık. Dayım bize satacağını söyledi. Hatta annem inanmamıştı dayıma çünkü çok şakacıdır oyuncudur. Şaka yaptığını düşünüp yengeme sormuş. Yengem " Satacağız " cevabını verdikten sonra bankalarla kredi konusu konuşuldu nasıl olur nasıl gider... Derkeeeen oturduğumuz ilçede kaplıca suyu bulunmuş. Dayımın tabi bundan haberi yok. Yengemin akrabası (Bizim otu

HİSSEDİLEN YAZLNIZLIK

Resim
 Aramızda zaman zaman kendisini yalnız hisseden arkadaşlarımız var mıdır? Bilmiyorum. Fakat az da olsa kendisini yalnız hissetmeyen insanlar vardır. Bu duruma fazlasıyla tanık olmuşluğum var. Tabi yalnızlığı tek bir sınıfta izah edemeyiz. Herkes eksik olduğu ve yokluğunu fazlasıyla farkettiği şeylere, insanlara, aşklara, aileye, paraya, arabaya, özgürlüğe vs yaşamak istediklerine özlem duyar. Her özlem duyduğunda o kadar yalnız olduğu yüzüne vurur. İster istemez bir burukluk yaşar. Bir eksiklik bir boşluk olur o anda doldurulması imkansıza yakın olan. O zaman hayattan hayal ettiği beklentileri olmayacağını düşününde var olup aksine hayal ettiği hayattan beklentileri olacağını düşününde var. Bu durumda insana ne düşünüyorsa o durumu aksine çevirmeniz zordur. Ben mesela bu tip durumlarda çok değişik bir ruh haline bürünüyorum. Bazen kendimi tamamen savunmasız hissedip boş veriyorum her şeyi. Artık üstüme kaldıramayacağım bir yorgunluk biniyor ve bu beni her anlamda tüketiyor. Bazen ise ö

BAYRAMA TATİL OLARAK BAKMAK

Resim
 Eskiden küçükken hiç bir şeyin farkında değildik. Okul zamanlarında veya ondan da öncesi. Bayramda anne babamla bayramlaşmaya giderdik akraba ziyareti komşu ziyareti falan. Yani mahalle mahalle gezerdik. Fabrikaya girdiğimden beri bayramları daha çok tatil niteliğinde değerlendirmeye başladım. Tabi bunun için hiç kimseyle bayramlaşmıyorum diyemem. Elbette ilk olarak bayramlaşıyorum. Geri kalan zamanı tatil olarak değerlendiriyorum. Çünkü fabrikada mavi yaka sınıfında bir işçiyim. Yani bir memur değilim. Dolayısıyla benim gibi çoğu işçinin gözlediği iki şey yıllık izin ve bayram tatilleri. Yani bayramı tatil olarak algılama konusunda ben tek değilim. Mümkün mertebe zamanı iyi değerlendirmek gerekiyor. Malum fabrikada anamız ağlıyor. Hani derler ya "Nerede o eski bayramlar" diye dillere pelesenk olmuş bir söz var. İşte şimdi bu söze kesinlikle hak veriyorum. Ayrıca eskiden daha çok para toplardım ben. Lisedeyken resmen cari açık oluştu. Şimdiyi zaten boş verin kim para verir ç

ANLAŞILMAMAK

Resim
 İnsan bazı dönemlerinde özellikle sevdiği değer verdiği insanlar tarafından anlaşılmak ister. Biraz anlayış görmek ister. Lakin karşısında hiç tepki görmediği zaman bir üzüntü içinde bir burukluk yaşar. Çok yalnız hisseder kendisini. Konuşmanın bir anlamı olmadığını düşünür ve öylede yapar. Toplum içinde kalabalık artık onun için hiç bir şey haline bürünür. Bir yandan ağzını bıçak açmaz iken bir yandan hiç susmaz. Anlaşılmadığı için insanlarla değil sürekli kendisiyle konuşur. Çünkü yalnızlığında kendisiyle konuşması için bol bol zamanı vardır. Kendisiyle konuşup içini kemirdiği için toplum içinde suskun olur. Çünkü kendisiyle konuşmaktan insanlara sıra gelmez. En azından anlaşıldığını düşünen bir durum. Peki kendi kendini anlamayan ne yapacak? O kadar derine inersek şimdiye de çıkamayız.  Suskun insanlar sadece utangaç çekingen özgüven eksikliği yaşayan insanlar değildir. Belkide anlaşılmadığı için konuşmaz. Artık anlaşılmayı beklemekten yorulmuştur ve daha fazla yorulmak istemez.

HERKES HAKLI

Resim
  Şuan biraz geçmişinizi düşünün. Özellikle sevdiğiniz birileri sevgili, arkadaş, aile, akraba gibi değer verdiğiniz insanları düşünün. Bunlarla hiç tartıştığınız oldu mu? Veya anlaşamadığınız anlar vs. Peki sonunda kim haklı çıktı? Yoksa sende haklı olduğun halde susanlardan mısın? O zaman tanıştığıma memnun oldum. Herkes neden bu kadar haklı? Nasıl oluyorsa hep kendilerini haklı çıkarıyorlar? Artık insanlardan soğudum. Herkes kendisini haklı çıkarmak için belli başlı bahaneleri öne sürüyor. Aslında o da biliyor bahane olduğunu lakin artık bahane boyut değişiyor yani. Aşırı büyütüyorlar. Biz peki bahaneler yüzünden mi haksız kalıyoruz? Hiç kimse birbiriyle anlaşmaya çalışmıyor. Böyle giderse ortada bir değer bir sevgi kalır mı? Bir arkadaşının, sevgilinin, akrabanın gözünde vezir olmak da rezil olmak da senin elinde. İnsan kendi kendini batırır yada yüceltir. Kendini beğenmişlik olarak değil karakter olarak söylüyorum. Yanlış kabullenmeyen bir insandan ne beklenir... Ne kadar iyi olur

1 MAYIS İŞÇİ VE EMEKÇİLER BAYRAMI

Resim
  Bugün 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler bayramı. Öncelikle bütün işçilerin işçi bayramını kutlarım.  Geçen haftadan fabrikada sendikacılar elinde bir listeyle dolaşıyorlardı. Belli ki 1 Mayıs'a adam lazım. Yani sendikayı temsil edecek birileri lazım, bir topluluk lazım. Zaten herkesin ismini yazdılar. Tabi gelmeyenler bir o kadar da fazlaydı. Bugün 11:00'da başlayacak 1 Mayıs gösterilerine katıldım. Tahmin ettiğimden daha kalabalıktı. Saygı duruşuna durulup İstiklal Marşı okundu. Üst mevkiye sahip bir takım insanlar konuşma vs yaptıktan sonra halk oyunlarıyla son buldu. Öyle olması lazım halk oyunlarına başladıkları zaman ben yavaştan yuvama çekilmeye başlamıştım. Gerisini bilemem. Malum bu akşam gece işe gideceğim uyumam lazım. Bazıları gereksiz olarak bakıyor bu tip gösterilere bazıları ise tatil deyip oralı olmuyor bile. Aslında bugün (bende bir işçi olarak) bizim bayramımız. Neden kutlamayalım ki? Bu bayramları değerlendirmemiz en içten duygularla kutlamamız lazım. Çünkü bugün

YETERSİZ MAAŞLAR

Resim
 Geçenlerde fabrikada para muhabbeti açıldı. Dolayısı ile giderler gelirler söylenirken ister istemez elimizde ki imkanlar geçmiş zamanla kıyas yapıldı. Yaşlı bir abi "Eskiden böyle cep telefonu çamaşır makinesi bulaşık makinesi falan yoktu ama yediğimizden içtiğimizden kısmazdık maddi yönden rahattık. Şimdi her şey elinin altında ama aldığın para geçinmek için çok yetersiz." dedi. Aldığımız maaş gerçekten de yetersiz. Ülkemizde her şey çok pahalı. Zamlar içinde yaşıyoruz. Hele ki asgari ücretin zamlanması demek diğer zamlarında yolda olduğu anlamıdır. Durum böyle olunca aldığımız maaşlar bizi kısıtlıyor hatta fazlasıyla zor durumda bırakıyor. Yanımda çalışan insanlar mesai bitiminde ek iş yapıyorlar. Keyiften mi peki? Hayır tabi, tamamen maddi açıdan mecburiyet. Herkes biraz daha fazla para kazanma çabasında. Sırf maddi açıdan az da olsa rahatlık bulmak için. Peki bu durumun böyle olması mı gerekiyor? Neden asgari ücrete çalışan işçiler için bir iyileştirilme yapı

İş Sağlığı

Resim
 Fabrika işçilerini baz alarak yazıyorum bütün bunları. Ülkemizde malum işler hafif sayılamaz. Çoğunlukla ağır işler var. Ağır sanayi isminden belli zaten. Tekstil fabrikalarına bakarsak belki iş ağır olmayabilir. Fakat hiçte rahat değil. Neden rahat değil? Bir insanın bir kapasitesi vardır. Sen o kapasitenin üstüne çıkmasını istersen istediğinle kalırsın. Bazıları çıkar fakat her insan aynı değil. Çok az bulursun öyle çalışan. Zaten bütün olan biten çalışana olur. (Yani işçiye) Ağır sanayiye bakarsak ki ağır sanayide çalışıyorum. İşçinin sağlığını düşünen hiç bir faaliyet yok. 2 Senede boyun fıtığına maruz kaldım. Üstelik bölümde çalışanların çoğunda bel fıtığı ve boyun fıtığı var. Bazılarında boyun ve bel fıtığı ikisi de var. Birde bayanlar çalışanlarda var. Bayan çalışanlarda da boyun fıtığı bel fıtığı başlangıcı gibi hastalıkları görmeniz mümkün. Şimdi diyebilirsiniz "Çalışma o zaman kardeşim çık başka fabrikaya gir ne ağlanıyorsun burada" dediğiniz doğru. Pek

ATATÜRK'Ü GÖRDÜM (KOÇ HOLDİNG REKLAMI)

Resim
 Bu reklamı izledikten sonra Koç'un fabrikasında çalışmaktan açıkçası gurur duydum. Atatürk'ü gördüm isimli Koç Holding'e ait bir 10 Kasım reklamı.  Bu reklamda katkısı olan patronuma buradan teşekkürlerimi iletiyorum. 10 Kasım'ın unutulmayacağına ait bir yapı daha ve bu sefer Koç Holding'ten gelmiş. 10 Kasım'ı ve MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü Unutturmaya çalışanlar ve unutanlar utansın. Buradan videoyu seyredebilirsiniz.  https://www.youtube.com/watch?v=JTtkgHjyN8A